Öğrenci Topluluğu ve Ders Notları

Öğrenciler Platformu

REKLAM ALANI

24 Nisan 2017 Pazartesi

ÂŞIK EDEBİYATI



ÂŞIK EDEBİYATI

Âşık, Türk Halk Edebiyatında XV. yüzyılın başından itibaren görülen şair tipidir. Âşığın şairlik gücünü rüyasında pirin sunduğu “aşk badesini” içmekle ve “sevgilisinin hayalini” görmekle kazandığına inanılır. Rüya da genellikle aşık adayının karşısına bir sevgili veya saz çıkmaktadır. Rüyaların süsü ak sakallı bir derviş ve bazen bir bazen üç dolu bardaktır. Bardağın rüyada tas hâlinde görülmesine de sık sık rastlanır. Ozanlara rüyada sunulan tasların içindeki mayilere “aşk dolusu” denir. Fars edebiyatının etkisiyle bade adını da almaktadır. Bunlar; erlik, pirlik ve aşk badesi diye adlandırılır.

Âşıklarımız genellikle bir usta âşığın yanında yetişirler. Ondan hem usta deyişlerini hem de sanatın icrasına ilişkin yol ve yöntemleri öğrenirler. Âşık meclislerinde, kahvelerde bu ustaların sanatlarını icra ediş biçimlerini yeterince kavradıktan sonra, ustalaşan ozanlar da kendilerine çırak alırlar ve gelenek bu şekilde devam eder.

Âşık, bilgi, duygu ve becerisini yaptığı atışmalarda gösterir. Atışmalardaki amaç; yarışmak ve kazanmaktır. Atışmalarda (deyişme) en az iki aşık karşı karşıya gelir. Mecliste bulunan saygın bir kişinin ya da usta bir ozanın ayak söylemesiyle atışma başlar. Ayağa (uyak) uygun dörtlük söyleyemeyen âşığın yenilgisiyle atışma sona erer.

Âşık edebiyatının başlıca unsurlarından birisini hikâye anlatımı oluşturur. Saz şairleri içerisinde geleneğe bağlı olanların çoğu âşık meclislerinde hikâye anlatırlar. Bir kısım usta saz şairleri ise, bir yandan usta malı halk hikâyeleri anlatırken bir yandan da kendi düzdükleri, ürettikleri hikâyeleri anlatırlar.

Âşık edebiyatı, kökü çok eskilere dayanan bir gelenekler zinciridir. Bu edebiyatın içinde yer alan isimlerin geleneğe göre uymaları gereken bir takım kurallar vardır. Bunu yerine getirmeyen kişi, aşık sayılmaz ve dolayısıyla saz çalıp şiir söyleme hakkını kazanamaz.

Âşıklık geleneklerini şu şekilde sıralamak mümkündür:


  • Mahlas alma
  • Rüya sonrası âşık olma (Bade içme)
  • Usta - Çırak ilişkisi
  • Âşık Karşılaşmaları
  • Leb - değmez (dudak değmez)
  • Askı (muamma)
  • Dedim - dedi tarzı söyleyiş.
  • Tarih bildirme
  • Nazire söyleme
  • Saz çalma


1. Mahlas Alma

Mahlas, şairlerin yazdıkları şiirlerde asıl adlarının yerine kullandıkları takma ada denir.
Halk edebiyatında mahlas, geleneğe bağlı uygulanan bir kuraldır. Âşıkların çoğunun asıl ismi unutulmuş, mahlasları isim olarak kullanılır olmuştur. Dadaloğlu’nun asıl adı Veli, Sümmani’nin Hüseyin, Gevheri’nin Mehmet vb.’dir.

2. Rüya Sonrası Âşık Olma (Bade İçme)

Rüya motifi Türk Halk Edebiyatında sıkça karşımıza çıkan bir motiftir. Genellikle halk hikâyelerinde yer alan bu motif bazı aşıkların hayat hikâyeleri içinde de görülmektedir.
Âşıklar aşıklığa başlamayı ya da yetişip usta aşık olmayı geleneksel bir unsur olarak gördükleri iki önemli yol, usta yanında yetişme ya da rüyada bade içerek badeli âşık olmaya bağlarlar. İnanışa göre aşık olmak için ya usta yanında yetişmek ya da mutlaka “pir” elinden bade içmek gerekir.
Bade, şerbet, su gibi içilecek bir içecek olabileceği gibi elme, nar, ekmek, üzüm gibi herhangi bir yiyecek de olabilir.
Bade aşığa; bir pir, üçler, beşler, yediler, kırklar tarafından verilir.

3. Usta - Çırak

Âşık edebiyatında yüzyıllar boyu yaşatılan geleneklerin en önemlilerinden biri de usta-çırak geleneğidir. Âşıklar genellikle bir usta aşığın yanında onun çırağı olarak yetenekler ölçüsünde olgunlaşırlar.
Gelenek gereği icracılık ve aşığın şairlikteki ustalığı için üstat da denilen bir âşığın yanında ders almaları gerekmektedir.
Genç âşığın ustasının yanında çok büyük bir sabır göstermesi gerekmektedir. Sabrın sonunda çırak ustasının hayır duasını alarak tek başına halk önüne çıkma iznine kavuşur.

4. Âşık Karşılaşmaları

Atışma, aşıkların dinleyenler karşısında, deyişme sırasında birbirini iğneleyici fakat mizah çerçevesi içinde söyleşmeleridir. Karşılama, aşıkların rakibine üstün gelmek için soru cevaplı tarzı seçmesi ya da onu mat etmenin yollarını aramasıdır.
Âşıkların doğaçlama, karşılıklı olarak belirli bir kural çerçevesinde söyleşmelerine “atışma” denir. Atışma, en az iki âşığın dinleyici huzurunda karşı karşıya gelerek birbirlerini sazda ve sözde belli kurallar çerçevesinde denemeleri esasına dayanır.

5. Leb-Değmez

Âşıkların ustalıklarını sergilemek için bir nevi söz hüneri olarak başvurdukları bir biçimdir. İçinde (b, p, m, v, f) dudak ve diş-dudak sesleri bulunmadan söylenilen şiir demektir. Âşıkların dudakları arasına iğne koyarak yarıştıkları bir atışma biçimidir.

Atışma şeklindeki leb değmez örneği:

Ârifi
Ey arkadaş yol karşına gelince
Kendi gözlerinde gör yarasını
Onun aşkı seni derde salınca
Gerçekten anlarsın yâr yarasını

Dadaşoğlu
Derde düşenlerin hâline yazık
Yetiş ilaç ile sar yarasını
Eğer dostun atarsa sana kazık
Ne acı ne yaklaş sar yarasını

Ârifi
Senin için nara kendini yaksa
Yanına doğru yanan ışıksa
Eğer ki o sana gerçek âşıksa
Getir kendi yüzün sür yarasını

Dadaşoğlu
Yara derin olsa dertli neylesin
Dosta yârenine hâlin söylesin
Yaradan derdine ilaç eylesin
Atarsa içinden kir yarasını

6. Askı (Muamma)

Muamma, Halk şiirinde bir kimsenin ya da varlığın adını gizleyen şiir demektir. Âşık edebiyatında muammanın özel bir önemi vardır.
Âşıklarca muamma düzenlemek ya da bir muammayı çözmek bilgi ve zeka ister.

Bir muamma örneği:
“Baş değil, başı bir başak değil
Yenilir şey değil, yumuşak değil
Çokça var evde, vuslat çizgisi
Kuşak misali amma kuşak değil”

Çözümü
Başak olmasa da başı var onun
Her evde eşyada eşi var onun
Çivi muammaya öyle çakılmış
Dünyada daha çok işi var onun.

7. Dedim - Dedi Tarzı Söyleşi

Halk şiirinde yaygın olarak kullanılan bir biçim olup koşma ve semailerdeki aşık ve sevgilinin (dedim-dedi ifadesine bağlı) karşılıklı söyleşmeleridir.

Dedim dedi örneği:

Sabahtan uğradım ben bir fidana
Dedim mahmur musun, dedi ki yok yok
Ak elleri boğum boğum kınalı
Dedim bayram mıdır, dedi ki yok yok

Dedim inci nedir, dedi dişimdir
Dedim kalem nedir, dedi kaşımdır
Dedim on beş nedir, dedi yaşımdır
Dedim daha var mı, dedi ki yok yok

Dedim Erzurum nen, dedi ilimdir
Dedim gider misin, dedi yolumdur
Dedim Emrah nedir, dedi kulumdur
Dedim satar mısın, söyledi yok yok

Erzurumlu Emrah

8. Tarih Bildirme

Âşık, kıtlık, yangın,sel felaketleri, salgın hastalık, önemli savaşlar vb. toplumu yakından ilgilendiren sosyal hayatla ilgili olaylarla kendi doğum tarihini şiirlerinde tarihi birer belge olmasını istemiş ve genellikle ilk ya da son dörtlükte bazen de ara yerde tarih belirtmiştir.

9. Nazire Söyleme

Nazire, bir şairin şiirini diğer bir şair tarafından aynı uyak ve ölçüde benzer bir biçimde yazma, söyleme demektir.

10. Saz Çalma

Saz, âşık için ilhamı kamçılayan bir alet olup aşıklık geleneğinin en önemli unsurlarından biridir.


Örnek:

“Âşık, Türk Halk edebiyatında XV. Yüzyılın başlarından
bu yana beliren bir sanatçı tipidir. Bir yönüyle eski destan
(epope) geleneğini sürdüren, ama başka bir yönüyle,
adının belirttiği gibi “sevda şiirleri” söyleyen bir
sanatçıdır.”

Günümüzde, yukarıdaki parçada belirtilen sanatçı
tipinin bütün özelliklerini taşıyan kişilere rastlanmamaktadır.
Bunun nedeni aşağıdakilerden hangisi olabilir?

A) Âşıklığın güç bir uğraş olması
B) Günümüz insanının şiire önem vermemesi
C) Aydın sanatçıların, âşıkların görevini yüklenmiş olması
D) Âşıkların işlediği konuların halkı ilgilendirmemesi
E) Toplumsal, yaşamın büyük ölçüde değişmesi
                                                                   (1981 - ÖYS)

Çözüm: Âşıklar, yüzyıllarca Türk toplumunda önemli
bir yere sahip olmuşlar, birçok sosyal etkinlikte saz çalıp
şiir söylemiş, hikâyeler anlatmışlardır. Günümüzde
ise birçok alanda yeniliklerle tanıştığımız gibi müzik
alanında da yenilikler toplumumuza gelmiş, bu süreçte
aşıkların önemi azalmıştır. Bu yüzden günümüzde
aşıklara pek rastlanmamaktadır. Varsa da toplum içinde
eskisi kadar etkin değildirler.
                                                                         Cevap B

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder