Öğrenci Topluluğu ve Ders Notları

Öğrenciler Platformu

REKLAM ALANI

13 Ocak 2017 Cuma

Şiirin Anlamsal Özellikleri


 ŞİİRİN ANLAMSAL ÖZELLİKLERİ

Konu, tema, dil ve anlatım özellikleri şiirin anlamsal ögeleridir.

ŞİİR VE ZİHNİYET

Sanatçının eserine yansıttığı, bir dönemdeki dinî, siyasî, sosyal, ekonomik, sivil ve askerî hayatın duygu, anlayış ve zevk bütününe zihniyet denir. Bu bakımdan bir şiir incelenirken sanatçının yetiştiği dönem, o dönemin sosyal, kültürel ve sanatsal özellikleri de göz önünde bulundurulmalıdır.
Sanat, insanın zihniyet dünyasının yansımasıdır. Bir eser hangi dönemde ortaya konmuşsa, o dönemin izlerini taşır. Şiirlerin hangi döneme ait olduklarını, dil özelliklerinden, şiirin şekil özelliklerinden, anlatım biçiminden, benzetmelerden, zevk ve sanat anlayışından hareketle tespit edebiliriz. Bu bağlamda İslamiyet öncesi Türk şiirinde hâkim özellik “kavmi özellikler”dir. İslamiyet’in etkisindeki Türk edebiyatında hâkim özellik “İslam inancı ve medeniyeti”dir. Batı etkisinde gelişen Türk edebiyatında hâkim zihniyet “akıl ve bireysellik”tir.
Zihniyetin yansıması olarak şiirde parnasizm, sembolizm gibi edebî akımlar ortaya çıkmıştır. Bu akımları ileriki konularımızda göreceğiz.

Yol odur ki, doğru vara
Göz odur ki, Hakkı göre
Er odur ki alçak dura
Yüceden bakan göz değil
                                           (Yunus Emre)

Bu dizelerde hâkim özellik “İslam inancı ve medeniyeti” dir.

ŞİİR VE GELENEK

Bir toplumda kuşaktan kuşağa iletilen kültürel değerlere, alışkanlıklara bilgi, töre ve davranışlara gelenek denir. Şiir geleneği daha önce yaşamış şairlerin eserleriyle oluşmuştur. Geleneği oluşturan şairler arasında sanat anlayışı bakımından ilişki vardır. Halk ve aydın, tarihi akış içerisinde kendi dilleriyle kendi şiir geleneklerini oluşturmuşlardır. Türk edebiyatı temelde iki ana gelenekten beslenmiştir. Halk şiiri ve aydın zümre şiiri diyebileceğimiz bu gelenekler şemsiyesi altında zaman içinde âşık şiiri, tekke şiiri, divan şiiri, Tanzimat şiiri, Servet-i Fünun şiiri, millî edebiyat şiiri gibi şiir gelenekleri oluşmuştur. Saf şiir, ikinci yeni şiiri, toplumcu şiir gibi şiir anlayışları da belli bir geleneği yansıtır.

Ala gözlerini sevdiğim dilber
Sana bir tenhada sözüm var benim
Kumaş yüküm dost köyüne çezildi
Bİr zülfü siyaha nazım var benim
                                                (Karacaoğlan)

Bu dizeler hece ölçüsüyle yazılmıştır. Dörtlük nazım birimi kullanılmıştır. Redif ve kafiyeden yararlanılmıştır. yalın bir dil kullanılmıştır. Sevgi teması öne çıkarılmıştır. Bütün bu özellikler bu şiirin halk şiiri geleneğine ait olduğunu göstermektedir.

ŞİİR VE TEMA

Her eserin bir yazılış amacı, iletmek istediği bir mesaj vardır. Eserde iletilmek istenen mesaja “tema” denir. Şiirde daha çok duygu ve hayaller işlenir, bir şiirde yoğun olarak işlenen duygular ve hayaller şiirin temasını oluşturur. Şiiri oluşturan her birimin bir teması vardır. Bu temalar birleşerek şiirin ana temasını oluşturur.
Şiirde işlenen temanın şiirin yazıldığı dönemle ve şairle ilişkisi vardır. Şiirin teması ve yapısı arasında da ilişki vardır. Tema, şiirin yapısı ve anlatımıyla somutlaştırılır. Yapıyı meydana getiren ses ve anlam kaynaşmasından oluşan birimlerin tümü “tema”yla birleşir. Temayı bulmak için “Şair, bu şiiri niçin yazmıştır?” sorusunu sorarız, aldığımız yanıt bize temayı verir.

Karadutum, çatal karam, çingenem
Nar tanem, nur tanem, bir tanem
Ağaç isem dalımsın salkım saçak
Petek isem balımsın ağulum
                                         (Bedri Rahmi Eyüoğlu)
Bu şiirin teması “sevgi”dir.

ŞİİR VE KONU

Şiirde işlenen temalar soyut bir kavram veya düşüncedir, bu soyut kavramlar şiir dışında da vardır. Şiirle somutlaştırılan temaya ise “konu” denir.

Ruhumu eritip de kalıpta dondurmuşlar
Onu İstanbul diye toprağa kondurmuşlar
İçimde tüten birşey; hava, renk, eda, iklim
O benim, zaman, mekân aşıp geçmiş sevgilim
                                                 (Necip Fazıl Kısakürek)

Bu şiirin teması “sevgi”, konusu ise “İstanbul sevgisi”dir.

Örnek:

Paylaşırsa dost paylaşırmış
İnsanın derdini, sevincini
Dost ümidiyle ortalığa düşmeye gör
Hangi kapıyı çalsam kimseler yok
Hangi omza dokunsam yabancı çıkar

Aşağıdakilerden hangisi içerdiği duygu yönünden
yukarıdaki şiire anlamca en yakındır?

A) Ne yanar kimse bana âteş-i dilden özge
      Ne açar kimse kapım bâd-ı sabâdan gayrı
B) Hep seninçündür benim dünyâ cefâsın çektiğim
     Yoksa ömrüm varı sensiz neyleyim dünyâyı ben
C) Gülmek ol gonceye münâsibdir
      Ağlamak bu dil-i hazîne gerek
D) Bülbüller öter güller açar şâd gönül yok
      Hiç böyleliğin görmemişiz fasl-ı bahârın
E) Bâğ-ı dehrin hem hazânın hem bahârın görmüşüz
     Biz neşâtın da gamın da rûzgârın görmüşüz
                                                                (2010 - LYS)
Çözüm: Verilen şiirde “yalnızlık” teması işlenmiştir. Aynı
tema A seçeneğinde de vardır.
                                                                     Cevap A

ŞİİRDE GERÇEKLİK VE ANLAM

İnsanlar, gerçek hayatta var olan nesneleri, olayları duyu organlarıyla algılar; bu algılama insan bilincinde çeşitli işlemlerden geçer ve bireye göre farklı şekillere, durumlara dönüşür. Şair, günlük hayatta kullandığımız dil göstergelerine, günlük hayatta gerçekliği olan dil ifadelerine yeni anlamlar yükleyerek gerçekliği dönüştürür. Dönüşen ve değişen bu gerçeklik her okuru farklı boyutlarda etkiler. Bu etki ise okurun yaşına, eğitim ve kültür seviyesine, hayallerine, izlenimlerine, içinde bulunduğu duruma ve döneme göre değişir. Yani şiirin kendine özgü bir gerçekliği vardır.
Bu durumda şiirdeki gerçeklik asıl gerçeklikle birebir örtüşmez. Hatta aynı gerçeklik, farklı sanatçıların elinde farklı şekillere dönüşür. Sonuçta şiir çok anlamlılığa açık olur. Şair çağrışımlarla, imgelerle, söz sanatlarıyla kendi gerçekliğini anlatır. Böylece şiirsel gerçeklik oluşur. Günlük dil ile şiir dili arasındaki temel farklılık, gerçekliğin ifade ediliş biçimidir.

Soluyup kesik kesik
Rengi yüklenir, çöker
Kervandır çanı eksik
Çankırı’da tepeler
                            (Behçet Kemal Çağlar)

Bu dizelerde şair, Çankırı’yı kendine özgü bir gerçeklikle anlatmaktadır. Bu gerçeklik, asıl gerçeklikle birebir örtüşmeyebilir.

ŞİİRDE DİL VE ANLATIM

Şair şiirini yazarken günlük dildeki sözcüklerden yararlanır fakat o sözcükleri özenle seçip onlara yeni bir kimlik kazandırır. Bu sözcüklere mecaz anlamlar yükler. Şair yaşadığımız dünyayı olayları bizden farklı algılar ve onarı izlenimlerden, hayallerden ve imgelerden yararlanarak anlatır. Somut varlıkları soyutlaştırarak soyut varlıkları da somutlaştırarak duygularına bir anlam derinliği kazandırmasını bilir. Bunu gerçekleştirmek içinde dil göstergelerine yeni anlamlar ve değerler yükleyip yeni bir dil oluşumu yoluna gider.
Şiirin günlük dilden oldukça farklı bir dili vardır. Şiir dilinde imge vardır, günlük dilde imge yoktur. Şiir dili, günlük dilin özellikleri barındırır ancak günlük dili söz sanatları ve imge kullanarak aşar. Şiir dilinde az sözle çok şey anlatmak amaçlanır. Böyle bir durum günlük dilde yoktur. Şiir dilinde söz sanatları yoğun ve etkili bir şekilde kullanılır. Bu yüzden şiirin dili sanatsal bir dildir.

Sevdiğin kentlerin selamı sanki
Sülüs kamyon şoförleri
Kufi hamallar
Anılar hep sonbaharda gibidir
Astrakan gecede
Süt yıldızlar
                      (Cemal Süreya)

Şair bu şiirde sözcüklere yeni anlamlar kazandırarak imgesel bir anlatımı benimsemiştir.

ŞİİRDE İMGE

Yazınsal yaratılarda yansıtılmak isteneni daha canlı, etkili, görünür kılmak amacıyla zihinde canlandırılmaya çalışılan görüntüye “imge” denir. İmge, zihinde tasarlanan ve hayal edilen şeydir. İmge, görünmesi zor olan bir anlamsal alanın veya görüntülenmesi güç olan bir görüntünün sözcükler yoluyla okuyucunun o alanı görmesini sağlar. Yani hayalin bir nevi birden maddi dünyaya girivermesi durumudur.

Uzun ince bir yoldayım
Gidiyorum gündüz gece
Bilmiyorum ne haldayım
Gidiyorum gündüz gece

Dünyaya geldiğim anda
Yürüdüm aynı zamanda
İki kapılı bir handa
Gidiyorum gündüz gece
                                  (Âşık Veysel)

Bu şiirde geçen “uzun ince bir yol” ve “iki kapılı han” ifadeleri imgedir. Şair, yaşamını uzun ve ince bir yola benzetir. Bu yolun bir girişi bir de çıkışı vardır: iki kapılıdır. Handır sonuçta, yolculuğun kendisi değildir. Dünya, iki kapılı bir hana benzetilir. İki kapısı: Doğum ve ölüm.

Örnek:

Şiirin, dil ve imge aracılığıyla gerçekliği yoğunlaştıran,
en özlü ve en az söze indirgeyen bir anlatımı vardır.

Aşağıdakilerden hangisi bu cümlede söylenene örnek
gösterilemez?
A) Dünyanın en güzel kadını bu oydu
      Saçlarını tarasa baştan başa Rumeli
B) Dağ dağ o güzel ses, bütün etrafı gezindi
     Görmüş ve geçirmiş denizin kalbine sindi
C) İnsanlar yüzyıllardır evler yaptılar
     İrili ufaklı birbirinden farklı
D) Demirciler bir nehri dövmektedir
     Ucuz bir tarlaya sunulmak üzere
E) Başkadır çünkü bu akşam bütün akşamlardan
     Güneşin vehmi saraylar yaratır camlardan
                                                       (2009 - ÖSS)
Çözüm: A’daki “Rumeli”, B’deki “ses”, D’deki “nehri
dövmek”, E’deki “camlardan” sözlerinde şairin gerçekliği
yoğunlaştırdığını, en özlü ve en az söze indirgeyerek
anlattığını görüyoruz. Bu sözler yoruma açıktır. C’de ise
verilen açıklamaya örnek gösterilecek bir kullanım yoktur.
Sözcükler gerçek anlamlarıyla kullanılmıştır.
                                                              Cevap C


Manzume ve Şiir

Şiir Türleri

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder