Öğrenci Topluluğu ve Ders Notları

Öğrenciler Platformu

REKLAM ALANI

28 Ocak 2018 Pazar

Rus Edebiyatı: TOLSTOY (1828 - 1910)


TOLSTOY (1828 - 1910)
Rus edebiyatının dünyaca ünlü yazarlarındandır. Realizmin önemli temsilcilerindendir. Çok küçük yaşta annesini ve babasını kaybeden Tolstoy’un eğitimini halaları üstlenir. Doğu dillerini öğrenmesi için Kazan Üniversitesi’ne gönderilir ancak çok geçmeden geri döner. Daha sonra Hukuk fakültesine kayıt yaptırır, fakat buradaki öğrenimini de yarım bırakır.
1852’de orduya yazılır, Sivastopol Savunması da dahil birkaç savaşa katılır. Sonraları Fransa, İsviçre ve Almanya’yı gezer. Eğitim alanındaki gelişmeleri öğrenmek amacıyla yeniden Avrupa seyahatine çıkar. Döndüğünde kendisini tümüyle çiftliğindeki işlere ve edebiyat çalışmalarına verir. Mülkiyet anlayışına tepki olarak kendi mülkünü, toprağında çalışan köylüler arasında paylaştırmaya kalkışır.
Öte yandan bu dönemde Hıristiyanlıkla, kiliseyle ilgili eleştirilerini ortaya koyar. Düşüncelerini açıkladığı “Dogmatik Teolojinin Eleştirisi”, “O Halde Ne Yapmalıyız” ve “Tanrı’nın Hükümdarlığı Kendi İçimizdedir” adlı makalelerin yayımlanmasından sonra 1901’de Kilise tarafından afaroz edilir. Yaşadığı sıkıntılar, bunalımlardan sonra değişik bir hayat kurmak için uzun bir tren yolculuğuna çıkar. Yolda hastalanır ve kısa süre sonra zatürreden ölür. Sanatçı kişiliği ve eserleriyle yaşadığı döneme damgasını vuran Tolstoy, Dünya edebiyatının da en büyük yazarlarından sayılır. Eserlerinin günümüzde de birçok ülkede ilgiyle okunması bunun en önemli göstergesidir.

Eserleri:

Roman:
Kazaklar, Savaş ve Barış, Anna Karenina, İvan İviç’in Ölümü, Diriliş, Hacı Murat

Savaş ve Barış
Yedi yıllık bir çalışmanın ürünü olan Savaş ve Barış, Lev Tolstoy’un üç dev eserinin ilkidir. Yazar, romanında tarih, savaş ve savaşın aktörleri konusunda kendine özgü kavrayışını sergiler. Tolstoy, kendisinin de mensubu olduğu Çarlık Rusyası aristokrasisinin zaaf ve çelişkilerini, Rus halkının bakış açısından ele alır. O, bu sınıfın hem içinde hem dışındadır. Savaşın yıkımlarını, soylu sınıfın geçirdiği sarsıntıyla bağlantılı olarak sunarken, tarih - birey ilişkisinde, bireye hep acıların düştüğünü söyler. Ona göre, “İnsan Tanrı’ya inanmıyorsa, onun bu acılara katlanması olanaksızdır.” Tarih ve savaşlarla inancın evrenini karşı karşıya getiren bu anlayış, bu romanı bitirdikten sonra ilk ve en derin bunalımını yaşayacak olan Tolstoy’un kendi bölünmüş dünyasının da bir yansımasıdır.

Anna Karenina
Anna Karenina, Rusların kendi ülkelerini ve dönemin aristokratlarını en doğru yanlarıyla yansıtan bir romandır. Anna Karenina’nın ana teması her şeyden önce Rus ailesidir. Bu romanda Tolstoy, dürüst bir evliliğin açık mutluluğuyla evlilik dışı bir aşkın yol açtığı düş kırıklıklarını karşılaştırmaktadır.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder