Öğrenci Topluluğu ve Ders Notları

Öğrenciler Platformu

REKLAM ALANI

29 Haziran 2017 Perşembe

Yazı Türleri : ROMAN


ROMAN

Genellikle insanların serüvenlerini, iç dünyalarını, toplumsal bir olay ya da olguyu, insan ilişkilerini ve değişik insanlık durumlarını yansıtmayı amaçlayan düzyazı türüne “roman” denir.
“Roman” terimi, Roma İmparatorluğu içindeki halkların kullandığı bozulmuş Lâtinceye verilen addır. Bu bozuk Latince ile yazılan ilk destan ve halk öykülerine roman denmiştir. Bu terim, sonradan belli bir türün adı olmuştur.
Uzun anlatıma dayalı edebiyat türlerinden biri olan roman; olayları yer, zaman ve şahıs kadrosu bütünlüğü ve uyumu içinde anlatır. Okuyucuyu çekebilecek nitelikte merak unsurları içerir. Sosyal yaşamda kişilerin veya ailelerin başlarından geçen ya da geçme olasılığı bulunan olayları yer ve zaman göstererek aktarır. Birbiriyle bağlantılı olayları temel bir düşünce etrafında birleştirerek yansıtır.
Roman, hem bir gerçekliğin hem de düş gücünün ürünüdür. Yazar, anlattığı olayı, kişileri gerçekten olsa da bunları yeniden yaratarak verir. Bu bakımdan roman gerçek yaşamla tam olarak örtüşmez. Roman, yaşamın yeniden üretimi ya da yaratımıdır. Romanda aslında romancının hayal gücü, sanatçı kişiliği, görgü ve bilgisiyle, zengin duygu ve düşüncesiyle yaratılan bir yaşam ortamı anlatılır. Romanın geçtiği sosyal çevre içerisinde dine, felsefeye, ahlaka, siyasete yer verilir. Romancı, okuyucuyu etkilemek, okuyucunun ruhunda bir yankı uyandırmak amacındadır.
Romanlar üçüncü kişi ağzıyla, roman kişilerinden birinin ya da birkaçının yazdığı anı biçiminde veya roman kişilerinin birbirlerine gönderdikleri mektuplarla olmak üzere üç değişik şekilde yazılır.

Romanın Ögeleri 
Roman dört temel ögeden oluşur. Romanın kurgusunu oluşturan dört temel unsur “yer, zaman, olaylar zinciri ve şahıs kadrosu”dur. Bazı romanlarda bunlara “fikir” unsuru da eklenir.

a. Kişi (kahramanlar): Romanların çoğunda geniş bir şahıs kadrosu vardır. Romanda başkarakter ve yardımcı karakterler bulunur. Romanda şahıslar ayrıntılı olarak tanıtılır. Roman kahramanının yaşamı, geniş bir zaman çerçevesi içinde baştan sona anlatılır. Roman kişileri “tip” ve “karakter” olarak karşımıza çıkar.
  • Tip: Belli bir sınıfı ya da belli bir insan eğilimini temsil eden kişidir. Tip evrenseldir, genel özelliklere sahiptir. Tipler “sevecen tip, alıngan tip, kıskanç tip, sosyal tip” gibi, bireysel olmaktan çok; başkalarında da bulunan ortak özellikler taşıyan ve bu özellikleri en belirgin şekilde temsil eden şahıs veya şahıs grubudur. 
  • Karakter: Romanda olumlu, olumsuz yönleri ile verilen, belirli bir tip özelliği göstermeyen kişilerdir. Karakter, kendine özgüdür. Karakterler genel temsil özelliği göstermez. Karakterler, birden fazla özelliği belirlenmiş, tipik olan birkaç özelliği ile insanın iç çatışmaları ve çıkmazlarını verme görevini yüklenmiş roman şahıslarıdır. Karakterler çok yönlü olup, değişkenliğe sahip kişiler oldukları için bunlara “yuvarlak roman kişisi” de denmektedir.
b. Olay: Romanlar, temel bir olay etrafında gelişen ve iç içe geçmiş çok sayıda olaydan oluşur. Romanda anlatılan olaylar hayattan alınabileceği gibi, tarihten, anılardan, okunan kitaplardan ve masallardan da alınabilir. Önemli olan, konunun gerçeğe uygun olmasıdır. Romanda olaylar her yönüyle ayrıntılı olarak işlenir. Her olay bir nedene bağlanır. Böylece okuyucu, romanın içine çekilir.

c. Çevre (yer): Romanlardaki kişilerin yaşadığı, olayların geçtiği yerdir çevre. İnsanlar gibi, roman kişileri de belli bir çevrede yaşar. Bu çevre, okuyucuya betimleme yoluyla anlatılır. Romanda olayların geçtiği ve kişilerin yaşadığı yerler, çevre ve diğer mekânlar çok ayrıntılı şekilde verilir.

d. Zaman: Romanlarda zaman kavramı belirgindir. Olay veya olaylar belirli bir zaman diliminde yaşanır. Romanlarda fiiller genellikle “-di’li geçmiş zaman” kipinde kullanılır. Klasik romanda zaman “geçmiş, şimdiki ve gelecek zaman” olmak üzere üç dilimde verilir. Çağdaş romanda bu anlayış etkin değildir. İnsanın hatırlama yeteneğinden yararlanılarak zamanlar arası geçiş yapılır. İç içe değişik zaman dilimlerinden söz edilebilir. Birkaç zaman bir arada kullanılabilir. Şuur akışı tekniğiyle geriye dönüşler veya ileriye gidişler olabilir.

e. Fikir: Çoğu romanın fikirsel bir yönü de vardır. Romandaki olayların, durumların ve davranışların nedenleri araştırılır; kişilerin psikolojik tahlilleri yapılır ve olayların sonuçları üzerinde durulursa romanın ana düşüncesi ve yardımcı düşünceleri belirlenebilir.

f. Dil ve anlatım: Her romancı, eserini kendine özgü görüş, anlayış ve anlatış özelliğine göre oluşturur. Anlatmaya bağlı eserlerde, özellikle de roman ve hikâyeler birinci veya üçüncü kişi ağzından anlatılır. “Birinci kişili anlatım”da “ben, biz”; “üçüncü kişili anlatım” da eserlerde “o, onlar” özneleri kullanılır. Yüklemler bu öznelere göre çekimlenir. Ayrıca bu tür eserlerde üç tür anlatıcı bakış açısından söz edilebilir.

“Dün Ali ile Ayşe’yi eve çağırdım. Birlikte ders çalıştık.”
Burada birinci kişili anlatım söz konusudur.
“Dün Ali ile Ayşe’yi eve çağırdı. Birlikte ders çalıştılar.”
Burada üçüncü kişili anlatım söz konusudur. Şimdi de anlatıcı bakış açılarından söz edelim.
  • Hâkim (ilahi, tanrısal) bakış açısı: Anlatıcı, olayların içinde yer almaz, olaylara müdahale etmez. Olaylara geniş bir açıdan bakar. Anlatıcı her şeyi bilen konumundadır; kahramanların zihinlerinden geçenleri, duygularını, iç dünyalarını geçmişte yaşadıklarını, gelecekte olacakları onların en gizli bilgilerini bütün ayrıntılarıyla bilir. Yazar, roman kahramanlarından daha fazlasını bilir. Anlatım üçüncü kişinin ağzından yapılır.
    “Eve nasıl gideceğini düşünüyordu. Babasının kızacağından endişe ediyordu. Bu düşünceler içindeyken aklına bir fikir geldi.”
  • Kahraman bakış açısı: Anlatıcı, romanın kahramanlarından biridir. Yazar, olayları kahramanın bakış açısından anlatır. Anlatıcının bildikleri; kahramanın anlattıkları, gördükleri, duydukları ve bildikleri ile sınırlıdır. Olaylar, birinci kişinin ağzından verilir.
    “Eve gittim. Babam beni görünce çok sevindi. ‘Sana bir sürprizim var!’ dedi. Doğum günüm için aldığı hediyeyi bana verdi.
  • Gözlemci bakış açısı: Anlatıcı, olayların içinde yer almaz. Olayları yansız bir şekilde anlatır, gözlemci konumundadır. Yazarın bildikleri, kahramanın bilgilerinden daha azdır. Bu bakış açısıyla yazılmış romanlarda gizli bilgilere, duygulara, hayallere ve kişilerin iç dünyasındaki çatışmalara yer verilmez. Olaylar üçüncü kişinin ağzından anlatılır.
    “Eve gitti. Babası onu görünce çok sevindi. Ona bir sürprizi olduğunu söyledi. Doğum günü için aldığı hediyeyi ona verdi.”
ROMAN TÜRLERİ

Romanlar bağlı oldukları edebî akımlara ve konularına göre sınıflanabilir.

1. Akımlarına Göre Romanlar

Edebiyat akımlarına göre romanlar “romantik, realist (gerçekçi), naturalist (doğalcı), estetik, izlenimci, dışavurumcu, toplumcu, yeni roman” olarak sıralanabilir.

2. Konularına Göre Romanlar

Konularına göre romanlar ise “sosyal roman, tarihî roman, macera romanı, tahlil romanı, duygusal roman, gotik roman, oluşum romanı, didaktik roman, köy romanı, lirik roman, pastoral roman, otobiyografik roman, aşk romanı, bilimkurgu romanı, belgesel roman” olarak isimlendirilebilir. Şimdi bunlardan başlıcalarını görelim.

a. Sosyal roman: Toplumsal sorunların işlendiği romanlardır. Bu tür romanlarda ekonomik sorunlar, sınıflar arası çatışmalar, rejim değişiklikleri, esaret, göç gibi toplumsal yaşamı doğrudan ilgilendiren konular anlatılır.

b. Tarihî roman: Konularını tarihte yaşamış kahramanlarla, onları kuşatan gerçek veya hayalî kişilerin hayat ve maceralarından alan roman türüdür. Bu roman türü, geçmişte yaşanmış önemli olayları konu alır. Ancak tarihten daha derinlerde yatan insanla ilgili daha evresel bir gerçeği araştırmak amacıyla da yazılır. Yazar, tarihî gerçekleri kendi hayal gücü ile birleştirerek anlatır.

c. Macera (serüven) romanı: Günlük yaşamda gerçekleşmesi çok zor olan şaşırtıcı, gizemli olayları sürükleyici bir anlatımla ele alan romanlardır. Bu tür romanlarda “olay” her şey demektir. Romancı, okuyucunun merakını hep zirvede tutar. Bu romanlarda olayların akışına uygun olarak çok zengin ve değişken bir çevre anlatımı vardır. Kahramanlar olay ekseninde sürekli hareket hâlindedir. Bu romanlarda okuyucuya hoşça vakit geçirtmek amaçlanır.

d. Tahlil (çözümleme) romanı: İnsanların ruhsal ve psikolojik durumlarını, olaylar karşısındaki tepkilerini ve davranış biçimlerini işleyen roman türüdür. Bu romanların hatıra türü yazılara yakın bir anlatımı vardır. Tahlil romanları, kişilerin ruhsal durumlarını ayrıntılarıyla çözümlemeye çalışır. Bu romanlarda görünen olaylardan çok, olayların kişi üzerindeki yansımaları konu edinilir. Ruhun derinliklerine inilir, bilinçaltındaki gizemli istekler açığa çıkarılmaya çalışılır. Bu nedenle bu romanlara “psikolojik roman” da denir.

Dünya Edebiyatında Roman

Roman Avrupa’da sözlü edebiyattaki destan türünün geçirdiği evrimleşmenin bir ürünü olarak ortaya çıkmıştır. Roman türünün ilk örneklerini 15. yüzyılda Fransız yazar Rabelais (Rable) vermiştir. Bugünkü romanı hatırlatan ilk eser 16. yüzyılda Rönesans’tan sonra Givoanni Boccacio (Covanni Bokasyo) tarafından yazılmış olan “Dekameron”dur. Miguel de Cervantes’in Don Kişot’u 16. yüzyılın sonlarına doğru yazılmıştır ve eser, roman türünün ilk başarılı örneği kabul edilir. 17. yüzyılda Klasik akım içinde ortaya çıkan tek romancı ise Madame De La Fayette’tir. Bu yüzyılda İngiltere’de Daniel Defoe (Danyel Defo) “Robenson Cruze (Robinson Kruzo)”yu, Jonathan Swift (Canıtın Svift) “Guliver’in Gezileri”ni yazmıştır. Bu türün yetkin örnekleri ise 19. yüzyılda verilmeye başlanmıştır. Roman, bir tür olarak karakteristik özelliklerini romantizm ve realizm akımları sayesinde 19. yüzyılda kazanmıştır. 20. yüzyıldaki sosyal ve teknolojik gelişmeler romana da yansımıştır. Bu dönem romancıları arasında Amerikan edebiyatından John Steinbeck (Con Şitenbek), Ernest Hemingway (Ernes Emigvey); Alman edebiyatından Thomas Mann (Tomas Man), Erich Maria Remargue (Erik Marya Römark); Fransız edebiyatından Andre Mourois (Andre Moruva), Jaun Paul Sartre (Jan Pol Sartır), Albert Camus (Albert Kamü) sayılabilir.

Türk Edebiyatında Roman

Tanzimat’a kadar Türk toplumunda romanın yerini destanlar, efsaneler, mesneviler ve halk hikâyeleriyle masallar tutmuştur. Türk edebiyatı bugünkü anlamda romanla Fransızcadan yapılan çeviriler sayesinde tanışmıştır. Yusuf Kamil Paşa’nın Fransız edebiyatçı Fenelon’dan yaptığı “Telemague (Telemak)” adlı çeviri eser, ilk çeviri roman olarak karşımıza çıkmaktadır. Türk edebiyatında roman türünün ilk örnekleri Tanzimat döneminde verilmiştir. Şemseddin Sami’nin “Taaşşuk- ı Talat-ı Fitnat” adlı eseri ilk yerli roman kabul edilir. Edebî anlamda ilk roman örneklerinden biri kabul edilen “İntibah”ı Namık Kemal 1876’da yazmıştır. Batı edebiyatındaki yetkin örnekler ölçüsündeki romanları ise Halit Ziya Uşaklıgil kaleme almıştır. Halit Ziya “Maî ve Siyah”, “Aşk-ı Memnu” gibi eserleriyle yerli romana, teknik yönden Batılı bir nitelik kazandırmıştır.

Geldiğimin ertesi sabahı derse başlamıştım. Bu ilk gün, hayatımın en unutulmaz bir günü olarak yaşayacaktır. Millî eğitim müdürünün büyük fedakârlıklarla yenileştirdiği tek sınıflı okulu, şimdi, sabahleyin daha iyi gördüm. Burası her hâlde eski bir ahır olacaktı. Yalnız altına tahtalar döşemişler, pencereleri genişleterek cam, çerçeve taktırmışlardı. Ocak bacaları gibi kapkara görünen duvar kaplamalarında tepe aşağı takılmış bir harita ile bir iskelet levhası, bir çiftlik ve bir yılan resmi sarkıyordu. Bunlar da her hâlde yeni ders araçları olacaktı. Dershanenin bahçe tarafındaki duvarının dibinde, ahir zamanından kalma bir hayvan yemliği vardı ki, kaldırmaya gerek görmemişler, üstüne bir tahta kapak çakarak bir nevi dolap hâline getirmişlerdi. 
(Reşat Nuri Güntekin, Çalıkuşu)


Hikâye - Roman Farkı

Hikâye anlatım olarak romana benzer; ama aslında onun romandan çok farklı yanları vardır:
  • Hikâye türü, romandan daha kısadır.
  • Hikâyede temel öge olaydır. Romanda ise temel öge karakter, yani kişidir. Hikâyeler olay üzerine kurulur, romanlar ise kişi üzerine kurulur.
  • Hikâyede tek olay bulunmasına karşılık romanda birbirine bağlı olaylar zinciri vardır. Romandaki olaylardan her biri hikâyeye konu olabilir.
  • Hikâyede kahramanların tanıtımında ayrıntıya girilmez, kahramanlar her yönüyle tanıtılmaz. Romandan farklı olarak hikâyede kişiler sadece olayla ilgili yönleriyle anlatılır. Bu yüzden hikâyelerdeki kişiler bir karakter olarak karşımıza çıkmaz.
  • Öyküde, olayın geçtiği yer (çevre) sınırlıdır ve ayrıntılı olarak anlatılmaz. Romanlarda olaylar çok olduğu için olayların geçtiği çevre de geniştir. Bu çevreler çok ayrıntılı olarak anlatılır.
  • Hikâyeler kısa olduğu için anlatım yalın, anlaşılır ve özlüdür. Romanlarda ise anlatım daha ağır ve sanatlıdır.

Örnek:

Aşağıdaki parçalardan hangisi tanrısal (hâkim) anlatıcının
bakış açısıyla verilmiştir?

A) Masadan kalktık, Enuice pencereye doğru ağır ağır
yürüdü ve tespih ağacına bakarken şöyle dedi: “Kuşlar
tüneklerine yerleşiyor, bizim için yatma vakti.”

B) Başhekim işitmiş, geldi baktı. Başhekim babamın
pek yakın dostlarından olduğu için tanışırız. Beni
odasına götürdü, konuştuk, biraz avundum, ama
içimdeki coşkuyu yenemiyordum.

C) El sallamak, güle güle diye bağırmak isterdi. Bahtınız
açık olsun demek isterdi. Fakat el sallayamazdı,
bir eli bütün koluyla birlikte Kutülamare’de, bir
kum tepesinde kalmıştı, öbür eli de, pis, sefil fakat
kocaman torbasını tutuyordu.

D) Konsolun üzerinde bir cam fanusun altına konmuş
eski usül bir saat, sarı yaldız çerçeveli büyükçe bir ayna
ve aynanın üst tarafında, duvarda kılıflarıyla asılmış
babama ait bir çift çakmaklı tabanca duruyordu.

E) Karanlık göz bebeklerime kadar ilerliyor. Kitabı yavaşça
bir kenara bırakıyorum. Başımı kaldırıp az
ötede oturan kız kardeşime bakıyorum. Çenesini
dizlerine dayamış, karanlığı dinliyor. “Yasemin hep
aynı.” diye geçiriyorum içimden.
                                                                (2009 - ÖSS)

Çözüm: C seçeneğinde verilen parça, tanrısal (hâkim)
anlatıcının bakış açısıyla yazılmıştır. Burada yazar, kahramanın
duygu ve düşüncelerini bilmekte ve bunu anlatmaktadır.
Yazar bunu da tanrısal (hâkim) anlatıcının bakış
açısıyla gerçekleştirir. Diğer seçeneklerde verilen
parçalar ise kahraman anlatıcı bakış açısıyla yazılmıştır.
                                                                       Cevap C

Örnek :

Tanzimat’a kadar Türk toplumunda onun yerini destanlar,
efsaneler, mesneviler ve halk hikâyeleriyle masallar
tutmuştur. Bir edebiyat türü olarak bize Tanzimat’tan
sonra Batı’dan gelmiştir. İlk örnekler Fransız
edebiyatından yapılma çevirilerdir. Bunlardan ilk tanıdığımız
yapıt, Yusuf Kâmil Paşa’nın bir çevirisidir.
Bu parçada sözü edilen edebiyat türü aşağıdakilerden
hangisi olabilir?

A) Hikâye 
B) Tiyatro 
C) Gezi  
D) Anı 
E) Roman
                                                                     (1996 - ÖYS)
Çözüm: Parçada anlatılan bilgiler “roman” ile ilgilidir.
Çünkü bu tür, Türk edebiyatına Batı’dan gelmiştir. Türk
edebiyatı romanla Fransızcadan yapılan çeviriler sayesinde
tanışmıştır. Yusuf Kamil Paşa’nın Fransız edebiyatçı
Fenelon’dan yaptığı “Telemaque (Telemak)” adlı çeviri
eser, edebiyatımızdaki ilk çeviri romandır. Tanzimat’a
kadar Türk edebiyatında romanın yerini destanlar, efsaneler,
mesneviler, halk hikâyeleri ve masallar tutmuştur.
                                                                            Cevap E

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder