Öğrenci Topluluğu ve Ders Notları

Öğrenciler Platformu

REKLAM ALANI

29 Haziran 2017 Perşembe

Yazı Türleri : HİKÂYE (ÖYKÜ)


HİKÂYE (ÖYKÜ)
Yaşanmış veya yaşanması mümkün olan olayların okuyucuya haz verecek şekilde anlatıldığı kısa edebî yazılara “hikâye (öykü)” denir.
Hikâye, insan yaşamının bir bölümünü, yer ve zaman kavramına bağlayarak ele alır. Hikâyede olay ya da durum söz konusudur. Olay ya da durum kişilere bağlanır; olay ya da durumun ortaya konduğu yer ve zaman belirtilir; bunlar sürükleyici ve etkileyici anlatımla ortaya konur.
Hikâyelerde düşündürmekten çok, duygulandırmak ve heyecanlandırmak esastır. Hikâyeler, gerçek ya da düş ürünü bir olayı kısa şekilde anlatır. Kısa oluşu, yalın bir olay örgüsüne sahip olması, genellikle önemli bir olay ya da sahne aracılığıyla tek ve yoğun bir etki uyandırması ve az sayıda karaktere yer vermesiyle roman ve diğer anlatı türlerinden ayrılır.
Hikâye, olay eksenli bir yazı türüdür. Hikâyede temelde bir olay vardır ve olaylar genellikle yüzeyseldir. Hikâyeler genellikle kişilerin anılarını anlatması şeklinde oluşur.
Hikâye kısa bir edebiyat türü olduğu için bu eserlerde fazla ayrıntıya girilmez. Olayın ya da durumun öncesi, sonrası okura sezdirilir. Okur, bazı sözcüklerden yararlanarak ve düş gücünü kullanarak kişiler hakkında ya da olaylar ve durumlarla ilgili yargılara ulaşabilir.

Hikâyenin Ögeleri 
Hikâyenin temel unsurları “olay, yer, zaman ve kişi”dir.
a. Olay: Öykü kahramanının başından geçen olay ya da durumdur. Hikâyede temel öge veya durumdur. 
b. Çevre (yer): Hikâyede sınırlı bir çevre vardır. Olayın geçtiği çevre çok ayrıntılı anlatılmaz, kısaca tasvir edilir. 
c. Zaman: Hikâye kısa bir zaman diliminde geçer. Hikâyeler geçmiş zamana göre (-di) anlatılır. Konu, yazarın kendi ağzından veya kahramanın ağzından anlatılır. 
d. Kişi: Hikâyede az kişi vardır. Bu kişiler “tip” olarak karşımıza çıkar ve ayrıntılı bir şekilde tanıtılmaz. Hikâyede kişiler sadece olayla ilgili “çalışkanlık, titizlik, korkaklık, tembellik” gibi tek yönleriyle anlatılır. Kişiler veya tipler, belli bir olay içinde gösterilir. Bu tiplerin de çoğu zaman sadece belli özellikleri yansıtılır.

Hikâye Türleri 
Hikâyeciliğin tarihsel süreci incelendiğinde karşımıza iki tür hikâye çıkmaktadır. Bu türler “olay öyküsü” ve “durum öyküsü” olarak adlandırılır.

a. Olay öyküsü: Bu tarz öykülere “klasik olay öyküsü” de denir. Bu tür öykülerde olaylar zinciri, kişi, zaman, yer ögesine bağlıdır. Olaylar serim, düğüm, çözüm sırasına uygun olarak anlatılır. Olay, zamana göre mantıklı bir sıralama ile verilir. Düğüm bölümünde oluşan merak, çözüm bölümünde giderilir. Bu teknik, Fransız sanatçı Guy de Maupassant (Guy dö Mopasan) tarafından geliştirildiği için bu tür öykülere “Maupassant tarzı öykü” de denir. Türk edebiyatında bu tarz öykücülüğün en büyük temsilcisi Ömer Seyfettin’dir. Ayrıca Refik Halit Karay, Reşat Nuri Güntekin, Yakup Kadri Karaosmanoğlu da olay türü öykücülüğünün temsilcileri arasındadır.

b. Durum öyküsü: Bu tarz öykülere “modern öykü” de denir. Her hikâye olaya dayanmaz. Bu tür öykülerde merak ögesi ikinci plandadır. Yazar, bu öykülerde okuyucuyu sarsan, çarpan, heyecana getiren bir anlatım sergilemez. Onun yerine günlük hayattan bir kesit sunar veya bir insanlık durumunu anlatır. Bu öykülerde kişisel ve sosyal düşünceler, duygu ve hayaller ön plana çıkar. Durum öyküsü ünlü Rus edebiyatçı Anton Çehov tarafından geliştirildiği için bu tür öykülere “Çehov tarzı öykü” de denir. Türk edebiyatında bu tarz öykücülüğün öncüsü Memduh Şevket Esendal’dır. Sait Fait Abasıyanık da bu tarzın başarılı temsilcilerindendir.

c. Ben merkezli öykü: Durum hikâyesine benzeyen ancak kahramanın daha çok kendi ruh hâli ve hayal dünyasını yansıttığı hikâyelere “ben merkezli hikâye” denir. Bu hikâyelerde olaylar kahraman anlatıcı bakış açısıyla verilir. Hikâyenin ana kahramanı yazarın kendisidir. Yazar, yaşadığı olayları kendini merkeze koyarak, kendisini birey olarak ele alarak anlatır. Bu hikâye türünde yazar, gözlemlerden ve olaylardan hareketle bireysel bunalım ve çıkmazlara yönelir. Bu nedenle bu hikâyelere “bireyi birey olarak ele alan hikâyeler” de denir. Hikâye kahramanı dış dünyayı içinde bulunduğu ruh hâline göre algılar ve anlatır. Hikâye kahramanı genellikle düş dünyasına sığınır. İlk defa batıda görülen bu tarz hikâyenin önde gelen temsilcisi Franz Kafka’dır.
Ben merkezli öykünün Türk edebiyatındaki ilk temsilcisi Haldun Taner’dir. Bilge Karasu, Oğuz Atay ve Nezihe Meriç de bireyi birey olarak ele alan (ben merkezli) hikâyeler yazmışlardır.

Dünya Edebiyatında Hikâye 
Öykünün ortaya çıkma sürecinde karşımıza önce fabl türündeki eserler, sonra kısa romanlar sonra da “Bin Bir Gece Masalları” çıkar. Rönesans’tan (16. yüzyıl) sonra Giovanni Boccacio (Bokasyo), “Decameron (Dekameron) Öyküleri” adlı eseriyle öykü türünün ilk örneğini vermiş ve çağdaş öykücülüğün başlatıcısı olmuştur. 18. yüzyılda Voltaire (Volter) öykü türünde ürünler vermiştir. İnsan dışındaki yaratıkları ve olmayacak olayları da öyküye katmıştır.
Ne var ki romanla aynı dönemde oluşmaya başlayan öykü, bir tür olarak karakteristik özelliklerini ancak 19. yüzyılda romantizm ve realizm akımlarının yaygınlaşmasıyla kazanmıştır. Alphonse Daudet (Alfons Dode), Guy de Maupassant (Guy dö Mopasan) gibi Fransız yazarlar öykü örnekleri vermişlerdir.

Türk Edebiyatında Hikâye 
Türk edebiyatında roman kavramı ortaya çıkana dek, kısa veya uzun, nesir ya da nazım her yazıya hikâye denmiştir. Buna rağmen hikâye, Türk edebiyatına yabancı bir tür değildir. Özellikle “Dede Korkut Hikâyeleri”, aşk ve savaş hikâyeleri Türk toplumunda asırlarca anlatılagelmiştir. Tanzimat Döneminde Fransız edebiyatının etkisiyle romanla tanışılınca, romanın kısa olanına hikâye denmiştir. Türk edebiyatında Batılı anlamdaki ilk öyküler Tanzimat Döneminde 1870’lerden sonra yazılmıştır. Batılı anlamda ilk öykü örneğini ise “Letaif-i Rivayat (1880- 1890)” adlı eseriyle Ahmet Mithat Efendi vermiştir. Türk öykücülüğünü yetkinliğe kavuşturan yazar ise Halit Ziya Uşaklıgil olmuştur. II. Meşrutiyet’in ilanından sonra gelişen yeni edebiyat akımıyla birlikte Ömer Seyfettin, Türk öykücülüğünde yeni bir çığır açmıştır. Cumhuriyet Döneminde Sait Faik Abasıyanık alışılmışın dışında bir öykü dünyası kurmuştur.
Aşağıda, “durum öyküsü”ne örnek olarak gösterilebilecek bir eser olan “Kaşağı”nın çözüm (sonuç) bölümü yer almaktadır.

O hastalandığından beri Pervin’in yanında yatıyordum.
O gece hiç uyuyamadım. Dalar dalmaz, Hasan’ın hayali
gözümün önüne geliyor “İftiracı! İftiracı!” diye karşımda ağlıyordu.
Pervin’i uyandırdım.
– Ben Hasan’ın yanına gideceğim, dedim.
– Niçin?
– Babama bir şey söyleyeceğim.
– Ne söyleyeceksin?
– Kaşağıyı ben kırmıştım, onu söyleyeceğim.
– Hangi kaşağıyı?
– Geçen yılki. Hani babamın Hasan’a darıldığı...
Sözümü tamamlayamadım. Derin hıçkırıklar içinde boğuluyordum.
Ağlaya ağlaya Pervin’e anlattım. Şimdi babama
söylersem, Hasan da duyacak belki beni bağışlayacaktı.
– Yarın söylersin, dedi.
– Hayır, şimdi gideceğim.
– Şimdi baban uyuyor, yarın sabah söylersin. Hasan da uyuyor. Onu öpersin, ağlarsın, seni bağışlar.
– Pekâlâ!
– Haydi, şimdi uyu!
Sabaha kadar gene gözlerimi kapayamadım. Hava henüz ağarırken Pervin’i uyandırdım. Kalktım. Ben içimdeki zehirden vicdan azabını boşaltmak için acele ediyordum.
Yazık ki, zavallı suçsuz kardeşim, o gece ölmüştü.
(Ömer Seyfettin, Kaşağı)

Örnek:
Acemice yazıldığını düşündüğümüz, başı sonu olmayan
öyküleriyle okurların belleğinde yer etmiştir. Öyküleri,
biçim, teknik, dil ve anlatım özellikleri bakımından
“olay öykücülüğü”nden ayrılır. “Olay öykücülüğü”nü
yaygınlaştırmaya çalışan ---- etkilenmekle birlikte, kendi
çizgisini geliştiren, yeni bir öykücülük akımının öncüsü
olan ----, Cumhuriyet Döneminde klasik öykü tekniğini
yıkmıştır. Böylece Türk öykücülüğünde bir devrim
gerçekleştirmiştir.

Bu parçada boş bırakılan yerlere, verilen bilgilere
göre aşağıdakilerden hangisi getirilmelidir?
A) Gustave Flaubert’den – Ömer Seyfettin
B) Anton Çehov’dan – Sabahattin Ali
C) Franz Kafka’dan – Memduh Şevket Esendal
D) Guy De Mauppassant’dan – Sait Faik Abasıyanık
E) Alphonse Daudet’den – Haldun Taner
                                                       (2006 - ÖSS)
Çözüm: Türk edebiyatı’nda Guy De Mauppassant’tan
etkilenmekle birlikte kendi çizgisini geliştiren, yeni bir
öykücülük akımının öncüsü olan Sait Faik Abasıyanık’tır.
Buna göre parçada boş bırakılan yerlere D seçeneğindeki
bilgiler getirilmelidir.
                                                         Cevap D


Örnek:
Dünya edebiyatında, Rus yazarı Çehov’un öncüsü olduğu,
anlatımı olaya yaslandırmayan, geleneksel anlamda
serimi, düğümü, çözümü olmayan bir öykü türüdür
durum öyküsü.
Aşağıdaki yazarlardan hangisi özellikle bu öykü türünde
ürün vermemiştir?
A) Memduh Şevket Esendal
B) Sait Faik Abasıyanık
C) Vüsat O. Bener
D) Ömer Seyfettin
E) Oktay Akbal
                                                        (2010 - LYS)
Çözüm: Memduh Şevket Esendal, Sait Faik Abasıyanık,
Vüsat O. Bener ve Oktay Akbal Çehov tarzı öyküler
yazmıştır. Ancak Ömer Seyfettin, edebiyatımızda
Maupassant tarzı olarak bilinen olaya dayalı hikâyenin
öncüsü olmuştur.
                                                           Cevap D

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder