Öğrenci Topluluğu ve Ders Notları

Öğrenciler Platformu

REKLAM ALANI

7 Mayıs 2017 Pazar

Nasrettin Hoca



Nasrettin Hoca

Eskişehir’in Sivrihisar ilçesinin Hortu köyünde 1208 yılında doğmuş, 1284 yılında Akşehir’de ölmüştür. Babası Hortu köyü imamı Abdullah Efendi, annesi aynı köyden Sıdıka Hatun’dur. Önce Sivrihisar’da medrese öğrenimi görmüş, babasının ölümü üzerine Hortu’ya dönerek köy imamı olmuştur. 1237’de Akşehir’e yerleşerek, Seyyid Mahmud Hayrani ve Seyyid Hacı İbrahim’in derslerini dinlemiştir. Bir söylentiye göre medresede ders okutmuş, kadılık görevinde bulunmuştur. Bu görevlerinden dolayı kendisine Nasuriddin Hâce adı verilmiş, sonradan bu ad Nasreddin Hoca biçimini almıştır. Onun hayatıyla ilgili bilgiler, halkın kendisine olan aşırı sevgisi yüzünden, söylentilerle karışmış, yer yer olağanüstü nitelikler kazanmıştır. Bu söylentiler arasında, onun Selçuklu sultanlarıyla tanıştığı, Mevlâna Celâleddin ile yakınlık kurduğu, kendisinden en az yetmiş yıl sonra yaşayan Timur’la konuştuğu, birkaç yerde birden göründüğü bile vardır.
Nasrettin Hoca’nın değeri, yaşadığı olaylarla değil, gerek kendisinin gerek halkın onun ağzından söylediği gülmecelerdeki anlam, yergi ve alay ögelerinin inceliğiyle ölçülür. Onun olduğu ileri sürülen fıkralara göre o, belli bir dönemin değil; Anadolu halkının yaşama biçimini, güldürü ögesini, alay ve eğlenme türünü, övgü ve yergi becerisini dile getirmiştir.

Fıkra örneği

Hoca evde karısıyla beraber oturmuş ertesi günün planını yapıyordu. Karısına dedi ki:
– Eğer yarın hava güzel olursa ormana ağaca giderim, iyi olmazsa hamama.
Karısı Hoca’yı uyarmış:
– İnşallah de Hocam.
Hoca:
– Hanım ne var bunda yarın hava ya iyi olur ya kötü, ne var bunda?

Ertesi gün olur ve sabah namazından sonra bulutsuz ve güneşli havaya gören Hoca keyifle ormanın yolunu tutar. Köyden epeyce uzaklaşmıştır ki askerî bir birlikle karşılaşır. Askerler Hoca’dan komşu kasabanın yolunu tarif etmesini isterler fakat askerlerle uğraşmak istemeyen Hoca “bilmiyorum” deyince komutan Nasrettin Hoca’ya:

– Kavuğundan utan, bir de yalan söylüyorsun! Çabuk düş önümüze ve en kısa yoldan bizi Sivrihisar’a götür, diye hem kızar hem de yolda rehberlik etmesini emreder. Hoca askerlerle birlikte onca yolu teper ve Sivrihisar’a ulaşıp serbest kalınca tekrar evinin yoluna koyulur. Bu sırada kara bulutlar güneş batmadan her yeri karartır. Bir şimşek ardına bir gümbürtü, rüzgâr fırtına derken bardaktan boşanırcasına yağmur başlar. Ancak gece yarısından sonra eve varabilen Hoca’nın ayaklarına karasular inmiştir. Yarı ölü vaziyette kapının eşiğine yığılır. Kapının tokmağına güçlükle dokunur. Karısı içerden “Kim o ?” diye seslenince, Hoca bin bir güçlükle:

– İnşallah benim karıcığım, der.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder