Öğrenci Topluluğu ve Ders Notları

Öğrenciler Platformu

REKLAM ALANI

14 Ağustos 2017 Pazartesi

Kişisel Hayatı Konu Alan Metin Türleri: Anı (Hatıra)


ANI (HATIRA)

Toplum hayatında önemli görevler üstlenmiş, toplumu ilgilendiren önemli olayları bizzat yaşamış veya bu olaylara şahit olmuş kişilerin bu olayları duyurmak için sanat değeri taşıyan bir üslupla yazdıkları yazılara “anı (hatıra, hatırat)” denir. Anıların yazıldığı defterlere “hatıra defteri” denir.
Anı yazıları yaşanmakta olanı değil, yaşanmışı konu alır. Anılar ya günü gününe tutulan notlardan yararlanılarak ya da yaşanan olaylar anımsanarak sonradan yazılır. Her iki durumda da anılar yaşandıktan çok sonra kaleme alınır. Anılarda gözlem esastır. Anılar kişinin kendi özel tarihidir. Mesleki yaşamında başarıya ulaşmış veya şöhreti yakalamış bazı kişiler anılarını yazarlar. Anılar tarihi gerçeklerin öğrenilmesine katkı sağlar. Gelecek kuşaklara ders vermek ve kamuoyu ile hesaplaşmak amacı da vardır anıların. Anılar kişinin yaşadığı dönemle ilgili bilgiler de verir. Bu bakımdan anılar tarihe ışık tutan kaynaklar arasında yer alır. Yaşanmış olayların gizli kalmış bazı yönlerini açığa çıkarır. Ancak bunlar, olaylara kişisel bakış açısıyla kaleme alınmış olduklarından kesin ve bilimsel bir doğru gibi kabul edilemez ve nesnel bir belge niteliği taşımaz. Anılar sonradan kaleme alındığı için olaylar üzerinden çok zaman geçmiş olur. Kişi bu zaman içinde değişim geçirebilir, olaylara bakış açısı değişebilir. Dolayısıyla anılar yazıldıkları andan bakılarak kaleme alınır. Bu bilgiden hareketle anıların mutlaka gerçeği anlattığı söylenemez, onlara sağlam tarihî belgeler olarak bakılamaz.

Anı Türünün Tarihsel Gelişimi

Edebiyatımızda oldukça eski bir geçmişe sahiptir. Bu türün ilk örnekleri ilk yazılı metinlere kadar uzanır. Bu bağlamda, Göktürk Yazıtları’nı edebiyatımızın ilk anı örnekleri saymak mümkündür. Ebulgazi Bahadır Han’ın 17. yüzyılda yazdığı “Şecere-i Türk” adlı eseri anı türündedir.
Osmanlı Imparatorluğunda devletin resmî tarihçileri olan vak’anüvislerin eserlerinde (vak’aname) anı niteliği taşıyan metinlere rastlanır. Ayrıca sefaretnameler, özellikle Fransa ve Avusturya sefaretnameleri başta olmak üzere, anı özelliği taşır.
Anı türü, edebiyatımızda Tanzimat’la birlikte canlılık kazanır. İlk anı Akif Paşa’nın “Tabsıra” adlı eseridir. Ziya Paşa’nın “Defter-i Amal”, Namık Kemal’in “Magosa Hatıraları”, Ahmet Mithat Efendi’nin “Menfa”, Muallim Naci’nin “Ömer’in Çocukluğu” adlı eserleri Tanzimat Döneminde yazılan anı türünde eserlerdir.
Ahmet Rasim, “Eş-kâl-i Zaman”, “Falaka ve Gecelerim”; Halit Ziya Uşaklıgil, “Kırk Yıl”, “Saray ve Ötesi”; Hüseyin Cahit Yalçın, “Edebî Hatıralar”; Ruşen Eşref Ünaydın, “Atatürk’ü Özleyiş”; Falih Rıfkı Atay, “Çankaya”; Yakup Kadri Karaosmanoğlu, “Gençlik ve Edebiyat Hatıraları”; Yahya Kemal Beyatlı, “Çocukluğum, Gençliğim, Siyasî ve Edebî Hatıralarım”; Yusuf Ziya Ortaç, “Portreler”; Samet Ağaoğlu, “Babamın Arkadaşları”; Oktay Akbal, “Şair Dostlarım”; Salah Birsel, “Ah Beyoğlu Vah Beyoğlu”; Falih Rıfkı Atay; “Çankaya”, “Zeytindağı”; Yakup Kadri Karaosmanoğlu, “ Zoraki Diplomat”; Halide Edip Adıvar, “Türk’ün Ateşle İmtihanı”, “Mor Salkımlı Ev”...
Aşağıda, Ziya Paşa’nın “Defter-i Â’mâl” (yapılan işlerin, davranışların defteri) adlı eserinden alınan bir anısı yer almaktadır.

İyice hatırımdadır ki, henüz Tuhfe’yi (Vehbî’nin Farsça yazılmış Tuhfe-i Vehbî adlı eseri) henüz bitirmemiştim, bir gece lala ile beraber karşılıklı oturup el değirmeni ile bulgur çekiyorduk. Değirmeni çevirirken sıra bana geldi. Ben çevirmekle uğraşırken gördüm ki lala gözlerinden yaş döküp durmadan ağlıyor. Nedenini sordum. Cevabında: “Sen daha çocuksun, anlayamazsın.” dedi. Ben direndim, sonunda aciz kalıp: “Bu değirmen hâl diliyle ne diyor, biliyor musun?” dedi. Ben değirmenin söz söylediğini o zamana kadar duymadığımdan şaşkın şakın lalanın yüzüne baktım, “Aman, değirmenin nasıl söz söylediğini bana anlat.” diye zorlamaya başladım. Lala içten bir ah çekerek: “Evet, değirmen söyler fakat onları duymaya kulak ister. İşte bu değirmen hâl diliyle diyor ki: ‘Ey, bana bakıp duran gafiller, gözlerinizi iyice açın, bana iyice bakın çünkü ben bu dünyanın bir örneğiyim, bana koyduğunuz buğdaylar da dünyaya gelen insanların tıpkısıdır. Konulan taneleri iki taşın arasında yuvarlaya yuvarlaya kırıp ufaltırım ve istenilen olgunluğa geldiklerinde bulgur olurlar, onları dışarı atarım, yeni gelenlerle uğraşırım.”

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder