Tercihsiz

Öğrenci Topluluğu ve Ders Notları

Öğrenciler Platformu

REKLAM ALANI

10 Şubat 2018 Cumartesi


TANZİMAT EDEBİYATI (1860-1895)

Tanzimat Edebiyatı’nın hazırlık dönemi Tanzimat Fermanı ile 1839’dan Tercüman-ı Ahval gazetesinin çıkış tarihi olan 1860’a kadar sürer. Hazırlık dönemi, Batı edebiyatından, özellikle Fransız edebiyatından şiir, hikâye ve roman çevirilerinin yapıldığı bir geçiş dönemidir.
Hazırlık dönemi, divan edebiyatı ile Tanzimat Edebiyatı arasında bir köprü niteliği taşır. Gazetecilik bu dönemde bir aşama gösterir. Devlet eliyle çıkarılan ilk Türk gazetesi olan Takvim-i Vekayi bu dönemde yayın hayatına devam eder.
Tanzimat Edebiyatı’na bu geçiş döneminde Mütercim Asım, Münif Efendi, Yusuf Kamil Paşa, Akif Paşa... önemli rol oynar. Yusuf Kamil Paşa’nın Fenelon’dan çevirdiği Telemak, edebiyatımızdaki ilk çeviri roman olarak tarihe geçer.
Tanzimat edebiyatı Batı etkisindeki Türk edebiyatının ilk devresidir. Tanzimat siyasi anlamda 1839’da ilan edilen Tanzimat Fermanı’yla başlar. Sanatsal açıdan Tanzimat ise 1860’ta Tercüman-ı Ahval gazetesinin çıkarılmasıyla başlar. Buna göre Tanzimat Edebiyatı dönemi 1860’ta başlayıp 1895’e kadar sürer.
Servet-i Fünun Edebiyatı içinde yer alan Hüseyin Cahit Yalçın, Tanzimat dönemini şu sözlerle dile getirir: “Tanzimat devri edebî hareketleri kendiliğinden doğmuştur; onu çevre ve ihtiyaçlar doğurmuştur. Nasıl içtimaî (toplumsal) ve siyasi bünyemiz değişiyor, Avrupalılaşıyorsa, bu hareket de edebiyatımızın bir Avrupalılaşma belirtisidir.”
Toplumsal yaşamımızdaki değişim ve gelişim Tanzimat’la başlar. Bu değişim ve gelişimde Batı’nın, büyük etkisi vardır. Divan edebiyatının yüzyıllar boyu süren sıkı kurallara bağlı yapısı Tanzimat’la çözülmeye başlamıştır. Tanzimat’tan sonra toplumda oluşan orta tabaka, yavaş yavaş kendi edebiyatını da oluşturmaya başlar.
Dil, artık divan edebiyatının seçkinlere hitap eden ağır dili olmaktan çıkmış; orta tabakanın günlük konuşma diline yakın bir dil hâline gelmiştir.
Tanzimat Edebiyatı ile topluma yeni bir duyuş, düşünüş ve anlatış tarzı gelmiştir. Batı düşünüş tarzı, Tanzimat’la yurda yayılmış ve böylece sanat, topluma ulaşmada bir araç olarak görülmüştür. “Roman, deneme, tiyatro” gibi daha önce edebiyatımızda hiç denenmemiş türlerde eserler verilmiştir.
Tanzimat Edebiyatı, toplumcudur, doğrunun ve iyinin peşindedir. Bu dönem şair ve yazarları, sanat aracılığıyla toplumu uyandırıp yükseltmek, geri kalmışlıktan kurtarmak ve baskıları ortadan kaldırmak amacını taşır.
Tanzimat dönemi sanatçıları, eski edebiyatı yıkarak yerine, Batı edebiyatının ışığında yeni bir edebiyat kurmayı hedeflemişlerdir.

Tanzimat Edebiyatı Sanatçıları

Tanzimat edebiyatı sanatçıları temelde iki ayrı sanat anlayışına sahiptir. Bu bağlamda Tanzimat sanatçılarını iki grupta ele almak daha uygun olacaktır.

1. dönem sanatçıları: Şinasi, Namık Kemal, Ziya Paşa, Ahmet Mithat Efendi, Şemseddin Sami, Ahmet Vefik Paşa.
2. dönem sanatçıları: Recaizade Mahmut Ekrem, Abdülhak Hamit Tarhan, Sami Paşazade Sezai, Muallim Naci, Nabizade Nazım.

Örnek:

“Düzenlemeler” anlamına gelen “Tanzimat”, bir bakıma
Osmanlı İmparatorluğu’nun bazı kurumlarıyla Batı’ya
yönelişi demektir. Tanzimat Döneminde Batı’yı yakından
tanımış, Batı uygarlığının önemini kavramış kimi
Türk aydınları, yaşayış, bilim, sanat ve edebiyat yönünden
Batı ile bağlantılar kurmuşlardı. 1860 yılında
Agâh Efendi ile Şinasi’nin birlikte çıkardıkları ---- adlı
gazete ile Tanzimat edebiyatı başlamış oldu.

Bu parçada boş bırakılan yere aşağıdakilerden
hangisi getirilmelidir?

A) Tercüman-ı Ahval
B) Ceride-i Havadis
C) Takvim-i Vakayi
D) Tercüman-ı Hakikat
E) Tasvir-i Efkâr

                                                                       (2011 - LYS)

Çözüm: Tanzimat edebiyatı 1860 yılında Agâh Efendi
ile Şinasi’nin birlikte çıkardıkları Tercüman-ı Ahval adlı
gazete ile başlamış oldu.

                                                                          Cevap A


TANZİMAT EDEBİYATINDA COŞKU VE HEYECANI DİLE GETİREN METİNLER (ŞİİR)









TANZİMAT SANATÇILARI

I. DÖNEM SANATÇILARI (1860 - 1878)

Tanzimat Edebiyatı’nın temel nitelikleri bu dönemde ortaya çıkar. Şinasi, Ziya Paşa, Namık Kemal, Ahmet Mithat Efendi, Ahmet Vefik Paşa, Şemseddin Sami, Ali Suavi’nin oluşturduğu I. Dönem Tanzimat sanatçılarının hemen hepsi devlet kademesinde görev almış ve siyasi mücadelenin içinde yer almıştır.

I. Dönem Tanzimat sanatçılarının sanat anlayışları şöyle özetlenebilir:
  • “Sanat, toplum içindir” görüşünü savunmuşlar ve eserlerini bu amaçla yazmaya çalışmışlardır.
  • Eserlerini halkı eğitmek düşüncesiyle yazdıkları için dilde sadeleşmeyi amaçlamışlar, ancak bunda başarılı olamamışlardır.
  • Fransız edebiyatını örnek almışlar, Fransa’da ortaya çıkan romantizm akımının etkisinde kalmışlardır.
  • Batı edebiyatındaki roman, makale, deneme, eleştiri gibi yazın türleri edebiyamızda ilk defa bu dönemde görülmüştür.
  • Ortaya koydukları romanlar, teknik bakımdan kusurludur. Uzun betimlemelere, beklenmedik tesadüflere yer verilen romanlarda olayların akışına müdahale edilir ve okura uzun uzadıya bilgiler verilir.
  • Şiirde divan edebiyatı nazım biçimlerini kullansalar da, içerik olarak adalet, hürriyet, zulüm gibi yeni konuları ele almışlardır. Şiirin konusunu olabildiğince genişletmeye çalışmışlardır.
  • Şiirde biçim güzelliğini değil, içeriği ön plana çıkarmışlardır. Çünkü şiiri, düşüncelerini aktarmada bir araç olarak kullanmışlardır.
  • Türk edebiyatında noktalama işaretleri ilk defa bu dönemde kullanılmaya başlanmıştır.
  • Çeviri edebiyatı, gazetecilik bu dönemde görülür.









II. DÖNEM SANATÇILARI (1878 - 1895)

Batı uygarlığıyla yetişen Tanzimatçıların ikinci kuşak sanatçıları, Modern Türk Edebiyatının yolunu açarlar. Birinci dönemin “toplumcu sanat anlayışı”nı bırakıp “sanat için sanat” anlayışıyla mutlu bir azınlığın edebiyatını oluştururlar. II. Dönem Tanzimat sanatçıları, Recaizade Mahmut Ekrem, Abdulhak Hamit Tarhan, Sami Paşazade Sezai’dir. Bu sanatçılar, eserlerini II. Abdülhamit’in baskıcı yönetimi altında vermeye çalışmışlardır. Bu dönemde Batı edebiyatı örnekleri daha başarılı bir şekilde ortaya konmuştur.

II. Dönem Tanzimat sanatçılarının sanat anlayışları şöyle özetlenebilir:
  • Ağırlaşan siyasi şartlar yüzünden “Sanat için sanat” anlayışını benimsemişlerdir.
  • Toplumsal konuları değil aşk, sevgi, ayrılık, düş kırıklığı gibi bireysel konuları ele almışlardır.
  • Divan edebiyatının etkisi azaldığından edebiyatta yenilik hareketleri belli bir düzeye ulaşmıştır. Özellikle Abdülhak Hamit Tarhan şiirde yeniliğin öncüsü olmuştur.
  • Şiirde biçim yönünden divan edebiyatının etkisi kırılmıştır. Ne var ki yine de ağır bir dil kullanılmıştır.







NABİZADE NAZIM (1862 - 1893)

Tanzimat dönemi hikâye ve romancılarındandır. Eserlerinde realizm ve natüralizmin etkisi görülür. Edebiyat yaşamına şiirle başlayan sanatçı, daha sonra roman ve hikâyeleriyle adından söz ettirir. Asıl başarısını da roman ve hikâyede gösterir.

Nabizade Nazım, “Şairiyet” adlı makalesinde şiirle ilgili düşüncelerini ortaya koyar. O, gerçekçi şiire ilgi duyar. Şiirin okuyucuya hem zevk hem ders vermesini, yararlı olmasını ve gerçekleri dile getirmesini ister. Gerçek şiirin bu şekilde yazılabileceğini düşünür. Şiirde, söz sanatlarına, gerçekliği örselemeyecek biçimde yer verilebileceğine inanır.

Nabizade Nazım, şiirleriyle değil roman ve hikâyeleriyle öne çıkar. Roman ve hikâyelerinde gerçekçiliğe bağlı kalır. Yazar, hikâyeyi romanın özeti olarak kabul eder. Ona göre hikâye ayrıntıya girmez, yalnız olay anlatır. Hikâyede, mitolojiye, efsaneye yer verilmesini doğru bulmaz, doğallık ve sadelik arar. Anlatımında bir sadelik ve samimiyet vardır. Konularını gerçek yaşamdan seçer. Çevreyi ve insanları nesnel bir bakış açısıyla gözlemleyerek anlatır. Edebiyatımızda köy yaşamını işleyen ilk romancıdır. Eserlerinde yalın ve anlaşılır bir dil kullanır.

Eserleri:

Roman:
Karabibik, Zehra

Hikâye:
Zavallı Kız, Bir Hatıra, Yadigârlarım, Sevda, Hâlâ Güzel

Karabibik 

Edebiyatımızdaki ilk köy romanıdır. Edebiyatımızda realizmin başarılı örnekleri arasında yer alır. Bu roman uzun hikâye özelliği de gösterir. Olay Antalya’nın bir köyünde geçer. Nabizade Nazım bu romanında, Antalya’nın Kaş ilçesinin Beymelik köyünde, babasından kalma tarlanın dört dönümünü komşusuna satan Karabibik’in, kalan sekiz dönümü de Yosturoğlu’na kaptırmamak için ortaya koyduğu çabayı dile getirir.

Zehra

İstanbul’da yaşayan bir Türk ailesini anlatan bu romanda psikolojik tahliller ağır basar. Romandaki kişilerin betimlenmesi ve çözümlenmesi oldukça başarılıdır.

Zengin bir ailenin kızı olan Zehra, küçük yaşta annesini yitirdiğinden sevgi ve şefkatten yoksun yetişir. Bu yüzden sinirli, kıskanç ve geçimsizdir. Babası, büyüyünce Zehra’yı yanında katip olarak çalıştırdığı Suphi ile evlendirir. Zehra, kocasıyla bir süre iyi geçinir; ama eski sinirli ve kıskanç hali depreşir. Kocasını herkesten kıskanır. Kocası da bu durumdan çok rahatsızdır.

Suphi’nin annesi ev işlerine yardımcı olmak üzere Hüsnücemal adında güzel bir cariye alır. Bu durum Zehra’yı iyice çileden çıkarır. Karısının baskısından bunalan Suphi, Hüsnücemal’e aşık olur, sonra da onunla evlenir. Ayrı bir eve taşınırlar. Zehra’nın babası ölünce Suphi Zehra’yı boşar.

Zehra, öç almak için bir Rum kadınını Suphi’ye musallat eder. Yosma Ürani, çok kısa bir zamanda amacına ulaşır ve Suphi’yi kendine bağlar. Artık Suphi’nin aklı fikri Ürani’dedir. Ancak işler yolunda gitmez ve Suphi iflas eder. Ürani de ona sırt çevirir. Bu sırada Hüsnücemal üzüntüsünden intihar eder. Suphi ise Ürani’yi unutamaz. Onun sevgilisiyle birlikte yaşadığını öğrenir. İyice öfkelenen Suphi, Ürani’yi ve sevgilisini öldürür. Fakat delil yetersizliğinden kurtulur ve Trablusgarp’a sürülür.

Bu sırada Zehra, Suphi’nin katibi Muhsin’le evlenmiştir; ama mutlu değildir. Bir süre sonra kocası ölür ve Zehra yalnız kalır. Suphi’yi hâlâ sevmektedir. Zehra, eski kocasının başına gelenleri duyunca büsbütün hastalanıp yatağa düşer ve sonunda ölür.

Örnek 1:

Nâbizâde Nâzım’ın Karabibik adlı eseri ile ilgili aşağıdaki ifadelerden hangisi yanlıştır?

A) Edebiyatımızda realizmin başarılı bir örneğidir.
B) Kırsal kesim gerçeğine ilk kez değinilmiştir.
C) Romandan çok, uzun hikâye özelliklerine sahiptir.
D) Kişilerin bulundukları çevreye göre yazılmış başarılı ilk eseridir.
E) İlk psikolojik romana örnektir.

                                                                            (1987 - ÖYS)

Çözüm: Seçenekleri incelediğimizde, A, B, C ve D’de
verilen bilgilerin doğru olduğunu görüyoruz. Ancak
edebiyatımızdaki ilk pisikolojik roman, Mehmet Rauf’un
“Eylül” adlı romanı kabul edilmektedir.

                                                                                 Cevap E

Örnek 2:

Tanzimat’ın ilk kuşağını oluşturan Şinasi, Ziya Paşa,
Namık Kemal ve Ahmet Mithat bu dönemin toplumsal
yaşamını değişik ölçülerde edebiyata yansıtmaya çalışmıştır.
İlk kuşaktan sonra, ----, ----, ----, ---- oluşan
ikinci kuşak, bu toplumsal sanat anlayışını arka plana
atarak daha çok insanı ve onun kişisel serüvenini ele
almıştır.

Bu parçada verilen bilgilere göre boş bırakılan yerlere
aşağıdakilerden hangisi getirilebilir?

A) Tevfik Fikret - Cenap Şehabettin - Ali Ekrem - Süleyman Nazif’ten
B) Halit Ziya - Mehmet Rauf - Hüseyin Cahit - Ahmet Şuayıb’dan
C) Rıza Tevfik - Mehmet Emin - Mehmet Âkif - Muallim Naci’den
D) Recaizâde Ekrem - Abdülhak Hâmit - Samipaşazâde Sezai - Nabizâde Nâzım’dan
E) Yahya Kemal - Halide Edip - Yakup Kadri - Refik Halit’ten

                                                                            (2008 - ÖSS)

Çözüm: Tanzimat’ın ilk kuşak sanatçıları Şinasi, Namık
Kemal, Ziya Paşa, Ahmet Mithat Efendi, Şemseddin
Sami, Ahmet Vefik Paşa; ikinci kuşak sanatçıları
ise Recaizade Mahmut Ekrem, Abdülhak Hamit Tarhan,
Muallim Naci, Sami Paşazade Sezai, Nabizâde
Nazım’dır. Öyleyse boşluklara D seçeneğindeki sanatçılar
getirilmelidir.

                                                                                  Cevap D

MUALLİM NACİ (1850 - 1893)

Tanzimat Edebiyatı’nın önemli şairlerdendir. Eski edebiyat geleneğine bağlı olan Muallim Naci, eski edebiyat- yeni edebiyat tartışmasında eski edebiyatı benimseyenlerin öncüsü olarak görülür.

Muallim Naci, edebiyatımızdaki aşırı değişme dönemi içerisinde, tutumu iyi anlaşılmamış, yeni sanata düşman, eskiye sıkı sıkıya bağlı olarak görülmüştür. Onun, eski edebiyata bağlılığı, körü körüne bir bağlılık değildir. Şiirde eskiye bağlı kalarak yenilik yapma düşüncesindedir. Muallim Naci, “göz için kafiye” ilkesini benimser ve bu konuda Recaizade Mahmut Ekrem’le yaptığı tartışmalar ünlüdür. Recaizade Mahmut’un “Zemzeme” sine karşılık “Demdeme”yi kaleme almıştır.

Muallim Naci, divan şiirinin etkisiyle yazdığı şiirlerinde Nedim ile Nabi’nin etkisindedir. Ancak yeniliklere de açıktır. Divan şiirini beğenmesine karşın onu gerçekçi olmadığı için eleştirir. Bu yüzden de birçok şiirinde gerçekçi tabiat tasvirlerine yer verir. Eski şiirin savunucusu olarak ünlenmesine karşın Batılı şiir tarzında da başarılı şiirler yazar. Aruzu kusursuz olarak Türkçeye uygular. Veznin ve kafiyenin, şiirin çekiciliğini artıran bir süs olduğunu belirterek bu unsurları kullanmanın mecburi olmadığını dile getirir. Buna rağmen şiirde vezin ve kafiyeyi başarıyla kullanır.

Türkçenin kısa heceleri, ilk olarak Muallim Naci ile uzamaya başlar. Eski şiirin tadını duyan şair, mısralarını aksamayan güzel seslerle süsler. Onun Türkçe söyleyişteki etkin gücü, kendisinden sonra gelen Tevfik Fikret ve Mehmet Akif üzerinde etkisini gösterir. Bunu Mehmet Akif: “Naci olmasaydı, Fikret de ben de olmazdık.” sözüyle açıklar. Muallim Naci’nin şiir dili, Türkçe sözcüklere yer verişi yönünden döneminin şairlerinden daha ileri düzeydedir.

Muallim Naci’nin şairliğinin yanında, yazarlığı da önemlidir. Nesirleri yeni, sade ve düzgündür. Sade, basit ve konuşma diliyle yazı dili arasındaki ikiliği ortadan kaldırmaya çalışır. Nesir alanında güzel örnekler verir.

Şiirin yanında eleştiri, anı, tiyatro, tarih, sözlük, edebiyat bilgileri alanında eserler vermiştir. Arapça, Farsça ve Fransızcadan çeviriler yapmıştır.



Eserleri:

Şiir:
Ateşpâre, Şerâre, Fürûzan

Eleştiri:
Demdeme (Şiir-eleştiri)

Düzyazı:
Istılahat-ı Edebiyye (Edebi Bilgiler)

Sözlük:
Lugat-i Naci

SAMİ PAŞAZADE SEZAİ (1860 - 1936)

Tanzimat Edebiyatı’nın hikâye ve roman yazarıdır. Hikâye, roman, sohbet, gezi, makale türünde eserler verir. Edebiyatımıza ilk küçük hikâyeyi o getirmiştir. Hikâye ve romanlarında, halkın içinden kahramanları, kendi dilleri, çevreleri ve günlük yaşamlarıyla yansıtmıştır.

Namık Kemal’e hayranlığı, nesirde onun üslubunu benimsemesine neden olur. Ancak zamanla bu etkiden uzaklaşır, kendi üslubunu bulur. Üslubun ele alınan konuya göre değişkenlik gösterdiğine inanır.

Sami Paşazade Sezai, kısa hikâyenin kurucusu sayılır. En küçük şeylerin bile hikâye konusu olabileceğini savunur. Onun kısa hikâyeleri, küçük olayları konu edinmesi, hayatı ve insanları anlatması bakımından önemlidir. Bu yönüyle kısa hikâye alanında gerçekçi akımın öncülerinden sayılır.

Hikâyelerinde romanlarından daha güçlü bir teknik vardır. Küçük, önemsiz, şaşırtıcı konuları, olmuş olması mümkün olayları, ruh çözümlemeleriyle, doğal ve günlük konuşma diliyle işler. Şiirlerinde romantizmin, roman ve hikâyelerinde realizmin etkisi görülür.

Eserleri:

Roman:
Sergüzeşt

Hikâye:
Küçük Şeyler

Tiyatro:
Şîr (Piyes)

Hatıra:
İclal

Sergüzeşt

Bu roman, Türk romancılığında yeni bir akımın öncüsü gibidir. Yöresel gerçeklerden kaynaklanarak evrensele açılan bir nitelik taşır. Toplumcu bir gözlemle köleliğin tüm acılarını esir kız Dilber’le birlikte okura da hissettirir. Romanda Kafkasya’dan kaçırılarak İstanbul’a getirilen dokuz yaşlarında güzel bir Çerkez kızı olan Dilber’in yaşadığı sıkıntılar anlatılır.

Küçük Şeyler 

Sami Paşazade Sezai’nin hikâyelerinin bulunduğu bu eser edebiyatımızdaki küçük hikâye türünün ilk örneği sayılır.

ABDÜLHAK HAMİT TARHAN (1852 - 1937)

Abdülhak Hamit Tarhan, modern edebiyatımızın kurucularındandır. Kendinden önceki Tanzimatçıların getirdiği görüşleri, yenilikleri çok daha ileriye götürür. Tanzimat şiirine biçim ve içerik yönünden yenilikler getiren asıl şair Abdülhak Hamit’tir. “Şair- i Âzâm” olarak bilinir. Şiire eski tarz denemelerle başlar ancak bu şiirlerini kitaplarına almaz. Batı şiirinde gördüğü her yeniliği Türk şiirine getirmiş, böylece divan şiiri geleneğine son vermiştir. Divan şiirinin nazım biçimlerini kullanmamıştır. Şiirde vezin, kafiye ve dile önem vermemiştir. Bazen anlaşılır, bazen ağır bir dil kullanmıştır.

Abdülhak Hamit, hece veznini birkaç eserinde dener. Hece veznini duraksız kullanır. Ahenkli ve müzikal değeri olduğu için daha çok, aruzu tercih eder. Şiirlerinde ağır bir dil kullanır. Türk dilinden ve halkından uzak bir edebiyat adamı anlayışı sergiler. Adeta bir salon edebiyatı oluşturur.

Romantizmin etkisinde olan şairin şiirlerinde coşkun bir lirizm vardır. Şiirlerinde tabiat, hayat, ölüm, insanlık gibi konuları ele almıştır. Söyleyişte tezat, Abdülhak Hamit’in en önemli özelliğidir. Görünende görünmeyeni arar, fizik alemle değil, metafizik alemle ilgilenir. Yüce duyguları, büyük düşünceleri anlatabilmek için dil kurallarını kimi zaman zevksizliğe düşürecek kadar zorlar. Heceyi, serbesti, kafiyesizi, her türlü nazım şeklini deneyen şair, bazen şiiri oyunlaştırır, bazen oyunu şiirleştirir. Onda vezin, kafiye, dil endişesi ikinci planda yer alır. Şiirlerinin birçok mısrasında şiiriyetin aşırılığına kaçar, kimi zaman da sıradan mısralar yazar. Bu tezat, onun şiir, tiyatro ve nesirlerinde sık sık görülür.

Abdülhak Hamit, şiiri: “En güzel, en büyük, en doğru şiir dehşet verici bir gerçeğin baskısı altında hiçbir şey söyleyememektir. İnsan bazı kerre, hatırına gelen bir hayali tanıyamaz, o kadar güzeldir. Zihinde uçan bir fikre yetişemez, o kadar yüksektir. Kalbinde doğan bir hissi bulamaz, o kadar derindir. Bir acz ile feryat koparır yahut pek karanlık bir şeyler söyler yahut hiçbir şey söyleyemez de kalemini ayağının altına alıp ezer, bunlar şiiirdir.” sözleriyle açıklar.

Tiyatrolarında çoğunlukla tarihi konuları ele alır. Türk, Arap, Yunan, Asur ve Osmanlı tarihinden aldığı konuları anlattığı tiyatrolarının bazılarını manzum, bazılarını nesir, bazılarını nazım-nesir karışık olarak kaleme alır. Oynanmak için değil okunmak için tiyatro yazdığı için sahne tekniğine önem vermez.

Eserleri:

Şiir:
Makber, Sahra, Belde, Bâlâdan Bir Ses, Ölü, Hacle, Divaneliklerim, Validem, Tayflar Geçidi

Tiyatro:
Macera-yı Aşk, İçli Kız, Duhter-i Hindu, Tarık, Nesteren, Eşber, Finten, Sardanapal


Makber
Abdülhak Hamit Tarhan’ın en ünlü şiirlerindendir. Şair, bu şiiri çok sevdiği karısının ölümünden duyduğu üzüntüyü dile getirmek için yazmıştır. Makber adlı şiir kitabında sanat değeri yüksek şiirler bulunmaktadır.

Sahra
Edebiyatımızdaki ilk pastoral şiir örneklerinin yer aldığı bu şiir kitabı serbest tarzda yazılan şiirlerden oluşmaktadır.

Belde
Abdülhak Hamit’in bu şiir kitabında kimi şiirlerini Batı şiiri nazım biçimleriyle yazmıştır. Hatta dizelerde yer yer Fransızca sözcüklere de rastlanmaktadır. Bu şiir kitabındaki kimi şiirlerin serbest ölçüyle yazıldığı görülmektedir.

Macera-yı Aşk
Yazarın, ilk tiyatro eseridir. Dört perdelik bir oyundur.

Örnek :

Onun tiyatro eserleri, sahne tekniği açısından zayıf olduğu
gibi dil açısından da oynanmaya elverişli değildir.
Piyeslerinin bir bölümü manzum, bir bölümü nesir,
bir bölümü de nazım-nesir karışık olarak yazılmıştır.
Bunların birkaçının konusu günlük hayattan alınmış fakat
çoğunda tarihi bir olay işlenmiştir.

Bu parçada sözü edilen sanatçı aşağıdakilerden hangisidir?

A) Abdülhak Hamit 
B) Muallim Naci
C) Şinasi 
D) Ahmet Vefik Paşa
E) Şemsettin Sami

                                                                 (1995 - ÖYS)

Çözüm: Tiyatrolarını oynanması için değil, okunması
için yazan sanatçı Abdülhak Hamit Tarhan’dır. Sanatçı
kimi tiyatrolarını nazım, kimilerini nesir, kimilerini de
nazım-nesir karışımı olarak yazmıştır.

                                                                     Cevap A

RECAİZADE MAHMUT EKREM (1847-1914)

Edebiyatımızın yenileşme ve gelişmesinde büyük emeği olan yazarlarımızdandır. Gençlere edebiyatı öğretme gayreti içinde olmuştur. Tanzimat ve Batı edebiyatı değerlerinin yayılmasına çalışır. Edebiyatımızdaki Batılılaşma hareketinin etkinleşmesinde önemli bir yeri olan Recaizade Mahmut Ekrem, Servet-i Fünun edebiyatının temellerinin atılmasına büyük katkı sağlamıştır.

Yeniliğin savunucusu olan sanatçı, eserlerini “sanat için sanat” anlayışıyla yazmıştır. “Zerratten şümûsa kadar her güzel şey şiirdir.” düşüncesiyle Türk şiirinin konusunu genişletmiştir. “Kelebek, ödünç alınmış kitap içinde bulunmuş çiçek, yaprak, yatağında kitap okuyan kadın, kuzu otlatan kız” gibi çok farklı konular onun şiirinde kendisine yer bulmuştur. Divan şiirinin temel ilkelerinden olan “Göz için kafiye” anlayışını terk ederek “kulak için kafiye” ilkesini benimsemiştir. Bu yüzden eski edebiyatı savunanlarla tartışmalara girmiştir. Özellikle Muallim Naci ile yaptığı kafiye tartışmasıyla ünlenmiştir.

Recaizade Ekrem’e göre şiirin tek amacı olan güzellik, tabiatta ve insanda gizlidir. Tabiat ve insan konulu şiirlerini duygu, hayal ve düşünce ekseninde ele almıştır. Şiirde doğal, düzgün ve külfetsiz bir dil kullanma amacındadır. Söyleyişte güzelliğe, inceliğe ve ahenge önem vermiştir. “Kafiye ve vezin”e önem vermiştir. Ancak şiiri güzelleştirmekte kafiyenin, vezinden daha ön planda olduğuna inanmıştır. O, “Şiirin, şairin istediği zaman değil, ancak ilham perisinin geldiği zaman doğacağına” inanmıştır.

Şiirlerinde divan edebiyatı nazım biçimlerini kullanmıştır. Bu klasik biçimler üzerinde zaman zaman değişiklikler yapmıştır. Şiirlerini aruz ölçüsüyle yazmıştır. Bir ara heceyi de denemiştir. Oğlu Nejat’ın ölümü onu derinden sarsmıştır. Bu yüzden şiirlerinde elem ve hüzün ağır basmaktadır.

Divan edebiyatının etkisinin görüldüğü dilinde halk edebiyatının ve Fransız edebiyatının izlerini görmek de mümkündür.

Güçlü bir edebiyat eleştirmeni olan sanatçının şiirleri, çok da başarılı değildir. Şiirleri nazım tekniği yönünden kusurlar içerir. Şiirlerinde vezin ve kafiye gereği yazılmış, sanat zevkinden yoksun dizeler vardır.

Recaizade Mahmut Ekrem, Fransız edebiyatının romantik şairlerinden şiir çevirileri de yapmıştır. Şiirin dışında roman, hikâye, tiyatro, eleştiri, hatıra, inceleme, çeviri türlerinde eserler de vermiştir. Nesirlerinin dili, şiirlerinde kullandığı dilden daha başarılıdır.

Eserleri:

Roman:
Araba Sevdası

Hikâye:
Muhsin Bey, Şemsa

Tiyatro:
Afife Anjelik, Çok Bilen Çok Yanılır, Vuslat, Atala

Şiir:
Nağme-i Seher, Yadigâr-ı Şebâb, Pejmürde, Zemzeme

Eleştiri:
Takdir-i Elhan

Düzyazı:
Talim-i Edebiyat (Edebiyat Bilgileri)

Araba Sevdası
Türk edebiyatındaki ilk realist romandır. Mahmut Ekrem, bu romanında yanlış Batılılaşma anlayışını mizah ögeleriyle gözler önüne serer. Roman, Batılılaşmayı yanlış anlayan, kendi kültürüne yabancılaşmış bir genç olan Bihruz Bey’in yaşadıklarını anlatır. Babası ölünce Bihruz Bey ile annesine büyük bir miras kalır. Bihruz Bey, kendisine kalan paranın hiç bitmeyeceğini sanarak kendini eğlenceye kaptırır. Gösteriş olsun diye cebinde Fransızca dergiler taşır. Cümlelerinin arasına “bonjur, bonsuvar” gibi Fransızca kelimeler sıkıştırır. En büyük tutkusu faytonla gezmektir. Romanın kahramanı Bihruz Bey, hayali bir aşkı, Periveş Hanım’da somutlaştırmaya çalışır.

Zemzeme 


Eski edebiyat yanlısı Muallim Naci ile Recaizade Mahmut Ekrem’in tartışmaları ünlüdür. Mahmut Ekrem’in “Zemzeme”sine karşılık, Muallim Naci “Demdeme”yi yazmıştır.